13 Mayıs 2010 Perşembe

Kadırga-Yeniden

Aşağıdaki yazıyı 2009 ekim ayında gönüllülerimizden sevgili Zeynep kaleme almıştı. Şimdi tam Kadırga Mahalle Şenliği arifesinde küçük bir nostalji niyetine.

http://kadirgasenligi.blogspot.com




Şehir birdenbire oluşmaz. Tarih boyunca süregelen kültür katmanlarının üstü üste yığılmasıyla meydana gelir. Kültür mirası dediğimiz de budur zaten. İşte tam bu noktada önemli bir semt Kadırga. Kültürel
birikimini muhafaza etmiş, hem somut hem de soyut miras açısından değerli. Bu sürecin kesintisiz devamı için değerleri koruyarak geleceğe aktarmak gerekir. Fakat öncelikle “tanıma” konusu önemli sanırım. Kadırga'yı tanıyarak işe başlamak gerekir.
Kadırga içine kapalı bir semt anladığım kadarıyla. Bunun en dışa açık kısmı ise çocuklar. Zaten kültürel mirasını korumaksa amaç, bunda en önemli kesimdir çocuklar.
Tarihi dokuya gelince;
Örneğin bir çeşme var; oldukça bakımsız, üzeri sprey boyalarla boyanmış, etrafını otlar kaplamış vs. Tanıtım levhası da falan yok. Bildiğim kadarıyla orası, Rüstem Paşa çeşmesi. Mesela, Rüstem Paşa’nın kim olduğu, oraya neden çeşme yaptırdığı, o zamanlarda nasıl bir yaşamın olduğu vs. anlatılsa çocuklara, belki tahrip etmezler.
Bilinçli olmak önemli. Aynı şekilde; çeşmenin hemen yanında bir restaurant var: Tarihi Çeşme Restaurant. Çeşmenin adını bilselerdi belki restaurantın adı da “Tarihi Çeşme” değil “Rüstem Paşa Çeşmesi” şeklinde olurdu.

Çeşmenin biraz ilerisinde Çardaklı Hamamı var, yine o da oldukça harap durumda.

Bunlardan başka; Kadırga Meydanı’nda önemli tarihi yapılar var: Kadırga Hamamı, Esma Sultan Çeşme ve Namazgahı, adını bilemediğim başka çeşmeler, tarihi konaklar vs. oldukça zengin.

Somut mirası bir yana bırakalım:

Onun dışında, Kadırga Meydanı’nın bitişiği Cinci (Cündi) Meydanı 1950’lere kadar İstanbul’un başlıca bayram yeriymiş; Karagözcüler, tuluatçılar, cambazhaneler burada gösteriler yaparmış. Bu açıdan da ilginç bir yer burası.

Bunlar sadece küçük bir araştırma sonucunda ortaya çıkanlar. Daha fazla araştırmayla çok daha fazla malzemeyi ortaya çıkarmak mümkün diye düşünüyorum.

Sonuç olarak şunu söylemek gerekir ki;

Tanımak sevmeyi, sevmek sahiplenmeyi getirirmiş. İstanbul'u sahiplenmezsek bir şekilde kaybolur gider. Napolyon'un "Dünya tek bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu" dediği yer burası. Bence kaybolmayı hiç haketmiyor. Öyleyse...

İstanbul'a sahip çıkmaya Kadırga'dan başlamak? neden olmasın :)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder