26 Mart 2010 Cuma

Saha Grubu Çalışıyorrr!

Havalar bir ısınıyor bir soğuyor.
Gönüllü Programı Saha Grubu tam gaz çalışmalarına devam ediyor.
23 Mart salı günü iki tane yabancı grup ajansa oryantasyona geldi.
Ve bizde Yasemin, Mertcan, Mertcanın annesi İlknur Teyze İngilizce oryantasyon verdik. Arada bir Almanca çevirilerde oldu:)
İlk gelen grup İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bir projesi kapsamında Köln Üniversitesinden gelenlerdi. Onlarla eğlenceli bir oryantasyon geçirdik.
Öğleden sonrada Bilgi Üniversitesinden Erasmus öğrencileri geldi Yine ben Yasemin Mertcan İngilizce bir oryantasyon verdik. Bu grupta Mertcan çok eğlendi aslında:)Belki bir şeyler paylaşır bizle bir ara:)
Artık İngilizce oryantasyon için bir ekibimiz var bize destek olmak isteyenler varsa bu konuda konuşalım görüşelim. Şimdi İngilizce oryantasyonun güncellenmesi için çalışmalar başladı destek vermek isteyenler ne güzel ederler:)

24 Mart 2010 Çarşamba

"Cemre" Gönüllü Programına Düştü


Bahar'ın müjdesi Cemre, yedişer gün arayla önce havada sonra su ve toprakta (5 martta) ve en son da Gönüllü Programına düştü.
İstanbul 2010 da nisan ve mayıs ayların da birçok etkinlikler olacak. Onun için bahar sarhoşu olmayalım:)

19 Mart 2010 Cuma

İlk Dil-Kültür Eğitiminden Canlı Yayın




Zdrastvuyt'e (Merhaba)

Kadırga Sanat Üretim Merkezindeyiz. 21 katılımcımız, Rusya Kültür, Eğitim ve İşbirliği Derneği'nden misafir uzmanlarımız Anna ve Elena, eğitmenlerimiz Gülesin ve Ferhat, Lojistikte Ayşegül ve Çilem. Ben ve Fırat yancılık müessesesi nedeniyle buradayız.

Gönüllülerimize yönelik eğitimlerden biri olan dil-kültür eğitimi bu sene çokça lafı geçen kültür kavramına, dil-kültür ilişkisine ve -her eğitimde farklı olmak üzere- belli bir ülkeye ve dile yakından bakıyor. İlk konuğumuz -Kremlin Hazineleri Topkapı Sarayında Sergisi nedeniyle- Rusya ve Rusça.

Do sividania.(Hoşçakalın)

11 Mart 2010 Perşembe

Gönüllü Programı Prodüksiyon Eğitimi başvuruları açıldı……

Gönüllü Programı yepyeni eğitimlerle gönüllüleriyle buluşuyor…..
2010 yılının ilk prodüksiyon eğitimi tarihi belirlendi.17 Mart 2010 Çarşamba günü Sepetçiler Kasrı’nda yapılacak olan eğitimde; gönüllülerin yer aldıkları etkinlikteki planlama, uygulama, ekip halinde çalışma, lojistik gibi etkinlik koordinasyonuyla ilgili konulardaki bilgi ve becerilerini arttırmak amaçlanmaktadır. Eğitim sabah saat 09:30 da başlayıp 18:30 da bitecektir.
Eğitim için başvuru formlarınızı en geç 15 Mart 2010 Pazartesi saat 17:oo ye kadar gonullu.egitim@istanbul2010.org adresine iletebilirsiniz.Başvuru formu olmayanlar yine aynı adresten, katıldıkları oryantasyonun tarihlerini belirterek form isteyebilirler.

5 Mart 2010 Cuma

Ajans Press


Az önce pidelerimizi yiyip ofise geri döndük. Ofise gelene kadar yolda bin türlü şaklabanlık yapan biz, Ajans asansörüne binince bir tür değişim geçiriyoruz. Takım elbiseli ve döpiyesli insanların arasında insanın daha fazla eğlenmesi mümkün olmuyor. Odalarda, salonlarda "önemli insanlar" "önemli projeler" hakkında "önemli toplantılar" yapıyor. Biz sessizce Moğollar'dan Ağrı Dağı efsanesi dinliyoruz :)

Bu sabah Ayşegül ve Fırat yeni bir ofis malzemesi icat etti. Buna bir isim düşünüyoruz. Yanlarında kalem koymak için kulakları olan, Uykusuz karakterlerinin çıkarmalarıyla süslenmiş üstüste iki raf. Raflara dosya kağıdı falan konuluyor. Tabi öyle gıcır gıcır , hiç kullanılmamışlar değil. Şöyle ucundan biraz yırtılmış, üzerinde çay lekeleri bulunan, saygısızın birinin bir imza atıp bıraktığı "defolu" kağıtlar. Onları ofis hayatımıza tekrar kazandırıyoruz. İsim önerilerinizi bekliyoruz. ( isim önerilerimizi lütfen gonullu.egitim@istanbul2010.org adresine gönderelim)

Bu isimsiz kahramanımız şimdi de Eray'a poz veriyor. Kendisini meşhur etmeye kararlıyız.
İşte fotoğrafımız da hazır. Oldu bu iş !..













3 Mart 2010 Çarşamba

Dolmabahçe Hatırası


Tarih 28 Şubat 2010. Günlerden Pazar. Bu tarihin birkaç gün öncesinde mailime düşen Dolmabahçe Sarayı gezisi haberinden sonra içim bir hoş olmuş, kursa gitmekle geziye gitmek arasında sallanıp durmuştum. Son anda doğru kararları vermekte üstüme olmadığının bir kanıtıdır bu yazı.

Bir önceki geziye, tarihi yarımada gezisine gidenler bilir. İstanbul’u felaket bir havanın esir aldığı zamanlardı. Ama yine de gözümüzü karartmış, İstanbul’un dört bir tarafından gelerek tarihimizi yerinden öğrenme fırsatını kaçırmamıştık. En azından ben çok uzun ve meşakkatli bir yolu göze almıştım. Gönüllülük ruhu bu demekti galiba.

Sevgili gezi ekibimiz bu kez rotasını Osmanlı’nın kuruluşunu gerçekleştirdiği topraklardan biraz daha aşağıya, Batılılaşma evresine tanıklık eden bir mekâna çevirmişti.

İlk durağımız Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii oldu. Sultan Abdülmecit’in annesinin adını taşıyan bu camii ne yazık ki Valide Sultan’ın ölümünden sonra tamamlanabilmiş. Bilmiyorum diğer arkadaşlar katılırlar mı ama ben mekânın ferahlığında ve aydınlığında bir oğlun annesinden alabileceği bir huzuru ilahi bir huzurla birleşmiş gibi hissettim. Gezi sonrası yaptığım birkaç araştırma da bu annesine düşkün oğul fikrini destekler nitelikteydi. Mekân ayrıca o güne kadar kullanılmamış yeni mimari üslupların denenmesi yönüyle de ayrıca görülmeye değerdi. Şanslıyız ki gittik, gördük.

Sonra efendim, gezinin asıl kısmı başladı. Üşüyen bedenlerimizi Dolmabahçe Sarayı’nın heybetli kapısına doğru çevirdik. Buraya kadar engin bilgisini bizden esirgemeyen sevgili Volkan, görevi uzman rehberimize devretti. Önce Selamlık dairesi inceden inceye gezildi. Süslemeler, kristal avizeler, her köşe başında bekleşen dev aynalar, el işi halılar, boy boy tablolar ve dekorasyon karşısında “Vay anasını, of süper, ihtişama bak!” nidaları gönüllü ekip arasında yükselmeye çoktan başlamıştı. Arada birkaç kişinin –yasak konusunda uyarılmıştık- duvarlara, perdelere, mermerlere dokunmamak için yanındaki kişiler tarafından zaptedildiğine de şahit oldum ben.

Girişteki Medhal salon, üst kata çıkarken geçtiğimiz Kristal merdiven, yabancı devlet elçilerinin kabul edildiği Süfera Salonu, padişahın huzuruna çıkılan Kırmızı Salon derken hepimizi en çok etkileyen Mustafa Kemal’in son günlerini geçirdiği mekânlarda dolaşmak oldu sanırım.

Bir saati aşan Selamlık Dairesi gezimizin ardından birer kahve ve sigara içimlik soluklanarak Harem Dairesine doğru yola koyulduk. Grup içindeki hanımların yüzyıllar önceki hemcinsleri adına oldukça iddiasız bulduğu bu mekân, Selamlık bölümüne göre daha sade, kendi halinde odalardan oluşuyordu. Minimalist eşyalarla döşenmiş çocuk odası ise içimizde sevgi pıtırcıkları uyandırdı – ne demekse- J

Hemen arkasından Camlı Köşk’e de göz atıp iyice acıkan karınlarımızı doyurmak, gördüklerimizi birbirimizle paylaşmak adına Tophane’ye doğru uzun ama keyifli bir yürüyüş gerçekleştirerek gezimizi tamamladık. Nargile ve sıcacık çaylar eşliğinde sohbetler koyulaştı, yeni arkadaşlıklar kuruldu, var olanlar güçlendi. Böylelikle bir gönüllü etkinliğinin daha mutlu mesut sonuna gelindi. Emeği geçen herkesin eline sağlık!

Hamiş: Merak edenler için, “Bezm-i Âlem” dünya meclisi olarak çevriliyor. Bu tamlama hem Valide Sultan’ın bir ön adı hem de Tanrı’nın ruhları dünyaya gönderirken onlardan yeryüzünde de kendisine biat etmeleri için aldığı bir söz anlamındadır.

Çilem Ulun